Osman Aydoğan


La Paloma

La Paloma


La Paloma

‘’Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılır’’ derler. ‘’Geleceğe ilişkin öngörüler kökleri tarihte olan ve buradan beslenen bitkiler gibidir’’ derler… ''Tarihi kök bilgiler, tarihi figürler ve tarihi motifler, güçlü bir ağacın kökleri gibi bir toplumu ayakta tutan ve besleyen unsurlardır'' derler... Derler de derler... Daha çok şey derler de ben şimdilik bu kadarı ile yetineyim...

Ben de biliyorsunuz bu düstura sadık kalarak konuları tarihe bağlamayı ve tarihte geriye gitmeyi pek severim... Bu sitede Kudüs konusunu anlatacağım diye; teee üç bin yıl geriye giderek Buhtunnasır'ı, yine tarihte daha bir geriye, teee üç bin iki yüz yıl geriye giderek ''Delilah'' (Dilayla) isminin hikâyesini ve ne anlama geldiğini ve yine iki bin yıl geriye giderek Oscar Wilde'nin ‘’Salomé’’ isimli oyunu anlatmıştım...

Bu sefer de, Koronadan, Filistin'den, Kudüs'ten, iç siyasetten uzak bir konuda yine iki bin beş yüz yıl geriye giderek çok sevilen bir folk şarkısının hikâyesini anlatmak istiyorum... 

Nuh tufanından sonraki ikinci güvercin efsanesi

Anlatacağım bu folk şarkısının hikâyesi Nuh tufanındaki ‘’güvercin’’ efsanesinden sonra Batı kültüründe bulunan ikinci bir ''güvercin'' efsanesine dayanır. M.Ö. 492 yılında geçen bu ''güvercin'' efsanesi şu şekildedir:

Pers Kralı Büyük Kiros'un oğlu Smerdis’in hükümdarlığı zamanında ölümsüzlerin komutanı olan General Darius, Smerdis'e karşı isyan bayrağı açar, soylularla birleşerek Smerdis'i devirir ve kral olur. Pers Kralı Kiros Asya'da gidebileceği en uç noktaya dek gitmiş ve orada ölmüştü. Darius kral olunca imparatorluğu Avrupa yönünde genişletmeye karar verir... Batı Anadolu'da İyonların isyanı, Perslerin dikkatini bu yöne çeker. İsyanı Yunan kentlerinin desteklediği anlaşılınca Darius Ege'nin karşı yakasına sefer kararı alır.

İşte Darius’un Ege'nin karşı yakasına yaptığı bu sefer esnasında bir Pers gemisi Athos dağı sahilinde fırtınaya yakalanır ve gemi dağa çarpıp, parçalanarak batar. Gemi batarken gemiden bir güvercin sürüsü havalanır. Başlangıçta bu kuşların batan gemideki denizcilerin ruhları olduğunu düşünülür. Ancak gerçek daha farklıdır. Her güvercin gemideki denizcilerden birine aittir. Ve bu güvercinler onların evlerine acı haberi götürmekle görevlidirler. Güvercin, ayağına bağlı bir mektup olmadan evine dönerse geminin battığı ve sahibinin öldüğü anlaşılacaktır. O zamandan beri tek başına uçan bir güvercin, böyle acı bir haberin sembolü olarak hatırlanır.

Bir İspanyol folk şarkısı: La Paloma

‘’La Paloma’’ isminde de bir İspanyol folk şarkısı vardır.  İşte bu ''La Paloma'' şarkısının teması da anlattığım bu ''güvercin'' efsanesine dayanır. ’'La Paloma''; İspanyolca barış sembolü olan ''güvercin'' demekti... ''La Paloma''; dünya çapında bir özlemi anlatırdı; güvercin sembolünde birleşen barışı... 

''La Paloma'', 1861 yılında Küba'yı ziyaret eden Basklı müzisyen Sebastián Yradier tarafından 1863 yılında bestelenen ve ''Habaneras'' (''Küba’dan gelen'' anlamında) adı verilen bir İspanyol folk müziğidir. Şarkı genellikle İspanyolca, Fransızca ve Almanca dillerinde söyleniyor... ''Müzik evrenseldir'' derler ya işte bu sözü ispatlarcasına bu şarkının  tüm dünyada iki bin civarında yorumunun olduğu tahmin ediliyor. Her dilde farklı sözlerle söylenmiş… Her dilde farklı söylenirken her ses tonu şarkıya farklı etkiler bırakmış. Kiminde derin bir hüzün, kiminde ise neşe dile getirilmiş... Bu şarkı Meksika'da çok popüler olmuş ve Meksikalı devrimcilerin dilinden düşmemiş. Latin Amerika ülkelerinde özgürlüğün, aşkın ve kardeşliğin melodisi olmuş, Zanzibar’da düğün müziği olmuş, Romanya’da cenaze marşı, Meksika’da isyan şarkısı, Almanya’da gemici ağıtı olmuş... 

Şarkının Almanca sözleri girişte anlattığım güvercin efsanesine dayanır... Almanca şarkı sözü özetle denizde bir gemide vedalaşmayı anlatır… Giden gelmeyecektir... ''Hayat'' der, ''hayat, denizin üzerinde bir dalga gibi bir gider bir gelir.'' der. Ve ''Kim anlayabilir ki?'' diye sorar... ‘’Ve ben geri gelmezsem... ağlama'' der... ''Denizleri aşarak sana beyaz bir güvercin gelecek ve sana benim selamımı getirecek ve sana bu gidişten hiç dönüş olmayacağını bildirecek…’’ Tıpkı efsanedeki İranlı gemicilerin güvercinleri gibi…

Almanca sözleri bana tam olarak Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘’Sessiz Gemi’’ isimli şiirini anımsatır. Sanatçı Hümeyra da çok güzel seslendirmişti ama keşke bu müziğe uyarlansaydı, sözleri de tam uyardı: ‘’Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; / Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.’’

Alman gazeteci, yazar ve tarihçi olan Sigrid Faltin’in bu şarkıyı anlattığı ‘’La Paloma’’ isimli bir de belgeseli var. Belgeselde üç kıtada geçen şarkının birçok ülkedeki yorumu ve şarkının o ülkedeki halka göre anlamı ve bir şarkının kültürel yaşamı nasıl etkilediğini ve dilden dile dolaşarak nasıl iki bin yoruma ulaştığını anlatılıyor. Bu belgeselde Meksika İmparatoru Maximilian’ın idam edilmeden önce en son isteğinin, La Paloma şarkısını dinlemek olduğu rivayet ediliyor...

La Paloma insanoğlunun besteleyebildiği en güzel müziklerden birisidir diye düşünüyorum... Bu şarkı her dinleyenin gönül telini tir tir titretmiş. İnsan dinlerken bu şarkıyı; üstüne yağmur yağmış, güneş vurmuş ve bir de üstüne sam yeli esmiş bir kar gibi ılgıt ılgıt erirmiş... Aşağıda bağlantılarını verdiğim belli başlı yorumları dinlediğinizde sanırım bana hak verirsiniz diye düşünüyorum... Aynı müzik ama farklı yorumları birbirinden o kadar güzel ki, yerinizde olsam bağlantısını verdiğim bütün yorumları dinlerdim.  Bu yorumlar gökkuşağının bütün renkleri gibi rengarenk...

Bu şarkıyı, bu yorumları dinlediğinizde zamanınızı bu dünyanın gamını, kederini, pisliklerini, mafyayı, mafya ile iç içe siyaseti ve Koronayı düşünmeğe harcamaktansa, değil bu zamanı, dünyanın tüm bir zamanını bu şarkıya feda etmeye değer olduğunu göreceksiniz.. ... Ve yine göreceksiniz ki Meksika İmparatoru Maximilian’ın idam edilmeden önce en son dileğinin La Paloma şarkısını dinlemek isteği boşuna değil...

El âlem ve biz

Anlattığım gibi el âlem basit bir folk şarkısında bile iki bin beş yüz yıl geriye giderek bir tarihi derinlik sunuyor... El âlem basit bir folk şarkısında bile tarihi bir efsaneye, tarihi bir figüre atıfta bulunarak iki bin beş yüz yıl önce Doğu'dan gelen bir tehlikeyi unutmuyor, unutturmuyor.. El âlem basit bir folk şarkısında bile birleşmeyi, bütünleşmeyi sağlıyor...

Bizim günlük siyasal, toplumsal ve kültürel yaşayışımız ise tıpkı kendi pop ve folk şarkılarımızın sözlerinde olduğu gibi şıkıdım şıkıdım, oynaya oynaya, lay lay lom geçip gidiyor… Ortak söyleyebileceğimiz bir şarkımız, bir türkümüz, ortak bir ulusal değerimiz, bir ülkümüz, bir inancımız, bir kıvancımız, ortak bir öykümüz, bir hikâyemiz, bir efsanemiz  kalmamacasına rüzgârların önündeki kuru yapraklar misali savrulup gidiyoruz... 

Einstein; ‘'Toplumlar, hiç ölmeyen ancak sürekli öğrenen tek bir insan gibidir’' derdi… Hani; hayat ileriye doğru yaşanılır, ancak geriye doğru anlaşılırmış ya. Sanki günümüzdeki bizleri anlatırcasına Goethe de; ‘’Üç bin yıllık geçmişini anımsamayan, sorgulamayan toplumlar günübirlik yaşarlar’’ derdi. Biz de günübirlik yaşayıp gidiyoruz işte...

Hayat; şarkının Almanca sürümünde söylendiği gibiydi zaten; ‘’Giden gelmeyecektir...'' ''Hayat denizin üzerinde bir dalga gibi bir gider bir gelir.'' Ve ''Kim anlayabilir ki?'' diye sorar... ‘’Ve ben geri gelmezsem... ağlama'' der...

Bugün artık Pazar, her ne kadar bu Pazar, zaten tam kapanma (!) sokağa çıkma kısıtlaması da var, siz de evde kalın ve şarkının bağlantısını verdiğim yorumların hepsini dinleyin… O kadar çok dinleyin ki zihninizde takılmış bir plak gibi gün boyu dönsüüüüün dursun… Zihninizde bu şarkı o kadar çok dönsün dursun ki zihninizde ne kadar olumsuz düşünce varsa hepsini unuttursun… Zaten ‘’unutma olmayınca mutluluk da olmaz’’ derdi Fransız roman yazarı Andre Maurois…

Tekrar bayramınızı kutluyor, sizlere pırıl pırıl, sağlıklı, mutlu ve umutlu güzel bir Pazar günü diliyorum…