Osman Aydoğan


Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ara sonuçları

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ara sonuçları


Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ara sonuçları

21 Şubat 2022 tarihinde de Rusya, Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Luhansk Halk Cumhuriyetini tanıma kararı alıyor. Ve hemen ardından Rusya, sürpriz bir şekilde 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor… O günden bugüne 53 gündür Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı devam ediyor. Rusya gibi küresel bir güç Ukrayna gibi küçük bir ülkede 53 gündür oyalanıyor. Bu durum ise Rusya’nın gücü, kapasitesi, niyet ve maksadı ve hedefleri konusunda soru işaretleri yaratıyor. Yorumcuların kafası karışıyor..

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının 15 Nisan 2022 günü durum haritası:



Kafa karışıklığı

Bir kısım yorumcular Ukrayna’yı ve Ukrayna’nın Devlet Başkanı Zelenski’yi saldırgana karşı, işgal kuvvetlerine karşı direndiği için eleştiriyor. Aynı eleştiriyi yapanlar ABD ve AB’nin Ukrayna’ya sağladığı destek konusunda da eleştiriyor… Bu yorumculara göre Ukrayna saldırgana ve işgale karşı direnerek,ABD ve AB de Ukrayna’ya bu direnişinde yardım ederek savaşı uzatıyor, ölümlere neden oluyor…

Bu yorumcuların bu eleştirileri her zaman olduğu gibi beni tarihe, hepimizin çok iyi bildiği yakın bir tarihe, Kurtuluş Savaşına götürüyor…

Yıl 1919. Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında ülkenin vaziyetini Nutuk’ta şöyle anlatıyor: (kısaltarak veriyorum)

"1919 yılı Mayıs'ının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. (…)  Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymaya lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da, Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919'da itilaf Devletleri'nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı."

Mustafa Kemal bu şartlarda Kurtuluş savaşını başlatıyor. Mustafa Kemal Paşa ve yakınındaki birkaç arkadaşı hariç kimse Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanacağına inanmıyor. Çünkü Anadolu’ya saldıran Yunanlıların arkasında o zamanki dünya gücü İngiltere bulunuyor. Özellikle İstanbul, Mustafa Kemal Paşa’ya maceracı gözle bakıyorlar.

İstanbul’da yayınlanan;  İstanbul, Stamboul,  Alemdar,  Peyami, Sabah,  Teemin, Hakikat,  Aydede, Ümit,  Ferda,  Köylü,  Rehber,  İrşad, Islahat,  Selamet ve Adalet gibi gazete ve dergiler tamamen Kurtuluş Savaşı’nın aleyhine yayın yapıyor. Kurtuluş Savaşı’nın aleyhine olanların bir kısmı İngiliz himayesini bir kısmı da ABD mandasını savunuyor.  Hatta Kurtuluş Savaşı karşıtlığı bununla da kalmıyor İstanbul Hükümeti Kurtuluş savaşına karşı isyanlar çıkartıyor, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının mücadelesini gayri meşru ilan ederek haklarında idam kararı veriyor. Şeyhülislam, Kurtuluş Savaşı’nın dinen caiz olmadığı fetvasını veriyor.

Milli Mücadele üç yıl sürüyor. Bu savaşta Milli Mücadele’ye, Kurtuluş Savaşı’na maddi ve manevi en büyük desteği Rusya veriyor. 

Ancak o zaman hiç kimse,  bir yayın organı, bir yorumcu, bir başka devlet; Kurtuluş Savaşı’na verdiği destekten dolayı Rusya’yı suçlamıyor,  ‘’neden Mustafa Kemal’e, Milli Mücadele’ye yardım ederek savaşı uzatıyorsun’’ diye itham etmiyor…

Yazılarımda İbn-i Haldun’un şu sözüne yer veririm ya: ‘“Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer…” Değişen bir şey yok… Şimdi de Ukrayna, Rus saldırısına, Rus işgaline karşı direniyor. Hiçbir saldırını günümüzde haklı bir gerekçesi bulunmuyor. Ancak ilginç bir şekilde Türkiye’de yorumcular; Ukrayna’yı teslim olmuyor, Rus saldırısına karşı direniyor diye, ABD ve AB’yi  de Ukrayna’ya yardım yapıyor diye suçluyor…

Türk aydınının bir kısmı, askerî darbeleri; ''iyi darbe'' (27 Mayıs) ve ''kötü darbe'' (12 Mart, 12 Eylül) diye tasnif edebildiği gibi; bu tür askerî saldırıları da kötü saldırı (ABD’nin Irak, Libya vb saldırıları) ve iyi saldırı (Rusya’nın Ukrayma’ya saldırısı) ayırımı yapabilecek kadar ilkeden yoksun bulunuyor. Zaten 27 Mayıs’a ‘’iyi darbe’’ diyenlerle Ukrayna’ya yapılan Rus saldırısını haklı bulanlar da aynı kişiler oluyor…

Rus saldırısının akıbeti

Kim bir "savaş" başlatırsa, en azından elde etmeyi umduğu sonucu bilmesi gerekiyor. Ancak Rus saldırısının bu 53. gününde hala Rusya’nın politik hedeflerinin tam olarak ne olduğu bilinmiyor.

Rusya’nın politik hedefinin belirsizliği bir tarafa 53 gündür süren bu savaş Rus askerî teknolojisinin demodeliğini, Rus askerî stratejisinin başarısızlığını ve çağdışçılığını dünya kamuoyuna ayan beyan sergiliyor.

53 gündür canlı olarak izlediğimiz Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında ekranlarda gördüğümüz sanki İkinci Dünya Savaşı belgeseli gibi gözüküyor. Rusya’nın bu saldırısında kullandığı silah, araç ve gereçler çok ilkel görünüyor... Rusya’nın bu kadar hurda araç, silah ve teçhizatla böylesi bir işgal harekâtına girişmesi oldukça düşündürücü oluyor.

Rusya’nın işgal stratejisi ise tam bir muamma görünümünü veriyor. Rus saldırısının 53. gününde ortaya çıkan durum haritası Rusya’nın bu saldırısında en basit ve en temel askeri strateji ve taktik kurallardan; eğitim, harbe hazırlık, hedef, baskın etkisi, darbe, sıklet merkezi, kuvvet tasarrufu ve lojistik gibi konularda çok yetersiz olduğu görülüyor.

Rusya’nın bu saldırısında ayrıca büyük bir zamanlama hatası yaptığı, mevsim faktörlerini dikkate almadığı da gözüküyor. Mayıs sonuna kadar yağışlar nedeniyle balçık haline gelen Ukrayna steplerinde Rus zırhlı araçlarının hareket kabiliyeti büyük ölçüde engelleniyor.

Ayrıca Rus zırhlı birliklerinin ne denli eğitim eksikliği içerisinde olduğu da gözden kaçmıyor. Askerî sınıflar içerisinde eğitimi, kullanma taktiği ve stratejisi, tecrübesi ve muharebesi en zor sınıf zırhlı birlikler oluyor. Hem eski zırhlı araçlar hem de eğitim, kullanma taktiği ve tecrübe zafiyeti Rus zırhlı birliklerine büyük kayıplar verdiriyor. Bu kaybın ilerleyen sürelerde NATO, AB ve Batı ülkelerinden Ukrayna’ya gönderilen tanksavar silah sistemleriyle daha da artacağı değerlendiriyor…(Rus Zırhlı Birliklerinin hatalarını bu sayfalarda daha önceleri yazmıştım.)

Üç gün önce de 14 Nisan 2022 tarihinde Ukrayna makamları Neptun füzesiyle Karadeniz'de Rusya'ya ait Moskova adlı kruvazör gemisini vurduklarını duyuruyor…

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra başta ABD ve AB olmak üzere Batı bloğunun ve dünyanın bu saldırıya seyirci kalacağı düşünülemezdi.  Özellikle ABD’nin, İngiltere ve Almanya’nın Ukrayna silah ve istihbarat desteği vereceğini, özellikle ABD’nin uydu istihbaratı ve stratejik istihbarat desteği sağlayacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Rus saldırısının bugüne kadar olan başarısızlığının temelinde Ukrayna’nın direnişi kadar ABD ve AB tarafından sağlanan bu desteğin de yadsınamaz bir katkısı bulunuyor. 

Bütün bu emareler Rusya’nın bu saldırısı ile bir sonuç alamayacağını gösteriyor.

Rusya’nın saldırısının gerçek nedeni

Rusya – Ukrayna konusundaki bu dokuzuncu yazım...  Önceki yazılarımda Rusya – Ukrayna sorunlarını yazdım. Bu sorunlar; Tarihi ortak geçmiş, Kiev Knyezliği, Holodomor sorunu, Rus Karadeniz Filosu, Kırım ve Donbass bölgeleri,  Ukrayna’nın NATO^ya girmek istemesi, Turuncu Devrim,  Rus yolcu uçağının Ukrayna’da düşmesi, din ve Ukrayna’nın doğusundaki Rus etnik yapı. Bunların tamamını geniş geniş eski yazılarımda anlattım.  Ancak bu sorunların hiçbirisi ve tamamı bir savaşa, bir saldırıya sebep olacak nitelikte bulunmuyor. Rusya bu sorunların çözümü için hiç mi hiç diplomasi araçlarını kullanmıyor.

Bu kısmı kısa geçiyorum çünkü Rusya’nın emperyal kaygılarla bu saldırıyı başlattığını daha önceki yazılarımda uzun uzun anlattım…  Putin’in özleminin Rus Çarlığını, olmadı Sovyetler Birliğini yeniden tesis etmek olduğu gözüküyor.  Putin, Sovyetler Birliği hakkında resmi bir konuşmasında şunları söylüyor: "Sovyetler Birliği'nin çöküşüne üzülmeyenlerin kalbi, pişman olanların da beyni yoktur".

Putin'in hayali Sovyetler Birliği:



Ukrayna Batı Bloğuna ait midir?

AB’ye ve NATO’ya katılan eski Varşova ve eski Sovyetler Birliği ülkeleri ile mukayese edildiğinde Ukrayna’nın bu ülkelerden çok farklı yapılar içerisinde olduğu gözüküyor.

Bu farklılıklardan en başta gelen özellik Ukrayna’nın Rusya’dan hiç de farklı olmayan bir devlet yapısı oluyor.

Ukrayna, Sovyetler Birliği dağılıp da bağımsız bir devlet olarak dünya siyaset sahnesinde çıktığında Rusya’da da olduğu gibi Ukrayna’da da devlet varlığı Oligarklar tarafından yağmalanıyor. Ancak Ukrayna Oligarkları bu yağmayı tek başına yapmıyorlar. Her leşe çullanan akbabalar gibi dünyanın üç büyük kapitalisti de  devreye giriyor: Rothschild (altın), Rockefeller (petrol) ve Oppenheimer (elmaslar). Bu üç kapitalist gruptan ilk ikisi bölgede çok aktif olarak faaliyet gösteriyor. Bu dünya kapitalistleri ile Ukrayna Oligarkları Ukrayna’yı resmen yağmalıyor..  Bu durumu aslında Marx ve Engels 1848 yılında öngörerek şöyle yazıyor:  "Artık devrimlerde aptallığın ne olduğunu ve piçlerin onları nasıl sömüreceğini biliyoruz."

Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Ukrayna’nın doğusunda (Donbass Bölgesi) ve güneyinde Rus etnik yapısı bulunuyor. Ancak Ukrayna’nın bağımsızlığına kavuştuğu günden beri bu etnik yapı bir türlü Ukrayna’ya entegre edilemiyor. Bir taraftan Rusya’nın kışkırtması ve desteği, diğer taraftan Ukrayna’daki demokrasi eksikliği, otokratik ve oligarşik yapı bu bölgeyi kangren haline getiriyor. Sonuçta Donbass Bölgesindeki Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri Rusya’dan da destek alarak 12 Mayıs 2014 tarihinde Ukrayna’dan tek taraflı olarak bağımsızlıklarını ilan ediyor. Ancak bu cumhuriyetler hem Ukrayna hem de Batı tarafından tanınmıyor.

Bu tarihsel sebeplerle Ukrayna kültürel ve siyasi açıdan iki farklı bölgeye ayrılıyor… Ülkenin güney ve doğu bölgelerinde, Karadeniz kıyısındaki Odesa, Rusya’nın ilhak ettiği Kırım, doğudaki Donbass, Harkov gibi iller ve bölgelerde Rusça konuşuluyor ve Rus yanlısı eğilimler güçlü bulunuyor. Ülkenin orta ve batı bölgelerinde Rusçadan faklı olan Ukraynaca konuşuluyor ve bu bölgelerde Ukrayna milliyetçiliği, Batı yanlılığı ve Rus karşıtlığı güçlü bulunuyor…

Ukrayna'nın etnik yapısı: Kırmızı renk Rus etnik yapıyı gösteriyor...



İşte Ukrayna içindeki bu karmaşadan dolayı Ukrayna’nın 2008 yılında NATO’ya başvurusu işleme alınmıyor.  Yine aynı nedenlerle AB’ne  üye hükümet ve devlet başkanları, Ukrayna Cumhurbaşkanı  Zelenski'nin, Rusya'nın saldırısından sonra 28 Şubat 2022 tarihinde yaptığı "acil olarak hızlandırılmış bir prosedür ile AB'ye katılma" talebine de onay vermiyor.

Ukrayna’nın geleceği

Ukrayna geleceğini kendi içerisinde araması gerekiyor. Kendi içerisinde barışı sağlayamayan hiçbir ülkeye dış yardım ve müdahale bir huzur ve istikrar getirmiyor. Ukrayna'da barış olmadığı sürece, dış müdahalenin ve dış yardımların Ukrayna’ya barış ve huzur getirmeyeceği gözüküyor. Eğer dış müdahalelerle huzur ve barış gelseydi, Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya, Yemen’e ve Suriye’ye gelirdi.  

Bu sonuçla Ukrayna’nın ikiye bölünecek olması muhtemel gözüküyor.  Bölünen Ukrayna’da Rus etnik ağırlıklı Donbass Bölgesi ve Kırım muhtemel ki ya Rusya tarafından ilhak edilecek ya da bağılsız bir devlet olarak kalabileceği gözüküyor.

Donbass Bölgesi:



Şimdiye kadar yapılan görüşmeler Batı'nın (ABD ve AB)  ve Rusya'nın Donbass  Bölgesinin bağımsızlığına müsamaha göstereceği, Kırım’ın Rusya’da kalacağı ve Rusya'nın AB ile ortak bir güvenlik politikası üzerinde müzakere edeceği bir anlaşmaya varılacağı beklentisini yaratıyor. Ancak böylesi bir çözüm için de her iki taraftan da sağduyulu devlet adamlarına ihtiyaç duyuluyor…

Ukrayna krizinden çıkarılacak dersler

Bu krizden çıkarılacak çok ders bulunuyor. Bu dersleri her bir unsur için ayrı ayrı ve kısa kısa not edecek olursak şu dersleri sıralayabilirim:

Rusya

Artık 21. yy.’da;  18. yy’da  kalmış, emperyalizmin bir aracı olan ve ’’Bölge – Arazi – Coğrafya’’ zemininde yoğunlaşarak vücut bulan jeopolitik düşünceyi kullanarak askerî bir harekât yapmak çok pahalıya mal oluyor. Halbuki 21. yy emperyalizmi araç olarak jeopolitik düşünceyi değil, ‘’jeoekonomi’’ ve ‘’jeokültür’’ düşüncesini kullanıyor. Emperyalizm, 20 yy. sonlarından itibaren artık araç olarak Hard Power faktörleri (sert güçler; coğrafya, boğazlar, arazi, silah, silahlı güçler) kullanmıyor. Emperyalizm,  20. yy.’da araç olarak Soft Power faktörleri (ekonomik ve kültürel güç) kullanıyor.  Rusya’nın izlediği politika demode oluyor, çağa uymuyor…

Rusya, zaten demode olan askerî stratejisini de kuralılarına göre yürütemiyor. Rusya’nın bu saldırısında en basit ve en temel askeri strateji ve taktik kurallardan; eğitim, harbe hazırlık, hedef, baskın etkisi, darbe, sıklet merkezi, kuvvet tasarrufu, zamanlama ve lojistik gibi konularda çok yetersiz olduğu görülüyor.

Rusya’nın bu saldırısı tüm dünyanın tepkisini çekiyor. Bu saldırı konusunda bazı ülkeler çekimser kalsalar da krizde tarafsız görünmeye özen gösteren Çin bile Rusya’nın işgalini kınıyor.

Dünya, Sovyetlerin dağıldığı 1989/1991 yıllarındaki Dünya olarak durmuyor. O günden bugüne Sovyet Rusya’nın aksine Rusya Federasyonu, ABD’nin kötü bir taklidi kapitalist bir devlet haline ve küreselleşen dünyanın bir parçası haline geliyor. Günümüzün birbirine entegre olmuş ekonomi  dünyasında Rusya’nın Batı, ABD ve AB’nin alacağı ekonomik ve siyasal tedbirlere göğüs germesi zor gözüküyor…

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Batı saflarını (ABD-AB) sıkılaştırıyor. Başta Almanya olmak üzere AB yeniden silahlanıyor. Bu çerçevede 29-30 Haziran 2022 tarihinde yapılacak NATO zirvesinde muhtemelen İsveç ve Finlandiya’nın NATO girişi onaylanacak gibi gözüküyor. Gelecek yakın bir tarihte de bölünmüş (veya Donbass Bölgesi ayrılmış) Ukrayna'nın, AB ve NATO’ya alınması, Avrupa'da yeni bir ''Demir Perde''nin örülmesi ve bu şekilde Rusya’ya Avrupa’da hayat sahasının kapanması bekleniyor.

1815 Viyana Kongresinde Avrupa’ya getirilen yeni düzenden sonra Avrupa hayat sahası kendisine kapanan Rus Çarlığının gözünü Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı topraklarına diktiği gibi bu tarihten sonra da yine kendisine Avrupa'da hayat sahası kapanan Rusya'nın gözünü Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya dikmesi muhtemel gözüküyor. Bu durum ise Rusya Federasyonunun başta Kazakistan olmak üzere Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Çin ile sorun yaşaması ihtimalini doğuruyor. ABD’nin geçen yıl Afganistan’ı boşaltarak aradan çekilmesini bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı Arthur Conolly (1807-1842)'in  19. yy.'daki Afganistan için tanımlaması olan ‘’Büyük Oyun’’ (The Great Game) nitelemesini muhtemel ki bu yüzyılda da Orta Asya için kullanmamız gerekiyor. 

Rusya’nın bu saldırıdaki askerî zafiyetini gidermek için kaynaklarının çoğunu askerî silah ve teçhizata ayırması bekleniyor. Bu durum ise Rusya’nın ekonomik olarak zayıflamasını beraberinde getireceği değerlendiriliyor. (Paul Kennedy, ‘’’Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri’’ - The Rise and Fall of the Great Powers-, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005. Paul Kennedy, bu kitabında son beş yüzyılın imparatorlukları üzerine araştırma yapıp şu tezi ileri sürüyorr: ‘’Bir devlet gücünün zirvesine ulaştığında bu gücü korumak için daha fazla askerî güç kullanıyor. Bu fazla askerî güç de devleti ekonomik olarak çökertiyor.’’) Zaten Sovyetler Birliği, ABD ve NATO ile olan silahlanma yarışında ekonomisi bu yarışı kaldıramadığı için tarih sahnesinden silinip gidiyor. 

Başta Almanya olmak üzere AB'nin de tekrar silahlandığını da düşünürsek Avrupa'da tekrar bir silahlanma furyasının başlayacağını söylememiz gerekiyor. Bu durum ise Avrupa'da ve dünyada çok şeyin değişeceğini ifade ediyor. 

ABD ve AB

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD ve AB tarafından Rusya’yı Avrupa’ya ve dünyaya entegre edecek bir strateji geliştirilemiyor. Batı dünyasında sadece Almanya, Rusya ile çok yakın ekonomik ilişkilere giriyor.

NATO, Doğu’ya doğru genişlerken ABD ve AB tarafından Rusya’nın güvenlik endişelerini giderici bir mekanizma çalıştırılmıyor.

NATO'nun Doğu'ya genişlemesi



Rusya, 2008 yılında Medvedev zamanında G. Osetya ve Abazya’nın bağımsızlığını tanıyarak bu iki bölgeyi Gürcistan’dan ayırıyor.  2014 yılında da Rusya, Putin’in bir kararnamesi ile Kırım Cumhuriyeti'ni "egemen ve bağımsız bir devlet" olarak tanıyor. Hemen ardından da Rusya Kırım ve Sivastopol’ü ilhak ediyor. Bu gelişmeler karşısında ABD ve AB sessiz kalıyor, Rusya’ya yeterli bir tepki göstermiyor. Bu tepkisizlik Rusya’nın bir bütün olarak Ukrayna’ya saldırmasına cesaret veriyor.



AB, ne kadar büyük bir ekonomik güç olsa da asla bir dünya gücü olamıyor. AB’nin dünya gücü olabilmesi için iki eksiği bulunuyor: Bunlardan birincisi caydırıcı bir askerî gücünün olmayışı diğeri de doğal kaynaklara özellikle enerji kaynaklarına sahip olamayışı oluyor. Böyle olunca da AB, sürekli olarak ABD’ye bağımlı kalıyor. Bu nedenle de AB küresel bir güç haline gelemiyor ve AB kendine özgü bir stratejisi geliştiremiyor.

Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar Rusya’yı yıprattığı kadar AB’ne ve özellikle Almanya’ya da zarar veriyor. Bu yaptırımlardan ABD pek etkilenmiyor.

Başta Almanya olmak üzere AB yeniden silahlanıyor. Haziran 2022 NATO zirvesinde İsveç ve Finlandiya’nın da NATO’ya girmesiyle Batı Bloğu daha bir güçleniyor. Bu durumdan ise en fazla ABD silah sanayinin karlı çıkması bekleniyor.

Rusya’ya olan ekonomik yaptırımlar, ülkelerin istikrar için kendi kendine yeterliliklerinin,  bu mümkün değilse de bir bağımlılığı mümkün olduğunca çok sayıda taşıyıcıya dağıtmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Bu kriz, ABD ve özellikle AB’nin sığınmacılar konusunda da ne kadar çifte standarda sahip olduğunu gösteriyor.

Türkiye

Türkiye, Osmanlının Birinci Dünya Harbindeki hatasına düşmeden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ ilkesine sıkı sıkı sarılması gerekiyor.

Ancak son yirmi yılda; ordusu, sanayisi, ekonomisi, tarımı, diplomasisi ve iç barışı darmadağın edilmiş yalnız ve güzel ülkemin, bu badirenden sıyrılmak için elinde fazla bir serbest hareket alanı, fazla bir manevra sahası kalmıyor. Bu süreçte, Türkiye'de, iç politikada muktedirler tarafından sıkça kullanılan ''bitaraf olan bertaraf olur'', ''ya bizdensin ya onlardan'' politikasının ABD tarafından Türkiye'ye uygulanması muhtemel gözüküyor.

İç barışın ve demokrasinin ne kadar önemli olduğu Ukrayna krizi bize bir daha gösteriyor. İç barışın ve demokrasinin olmadığı ülkelerde, etnik ve bölgesel huzursuzlukların dış güçler tarafından bir nasıl istismar edilerek dış müdahaleye açık hale getirdiğini bize Ukrayna krizi gözümüze sokarak gösteriyor. 

Montrö Boğazlar sözleşmesinin Türkiye’nın çatışma dışı kalması açısından ne kadar önemli ve hayati olduğu bu krizle bir daha ortaya çıkıyor.

''1815 Viyana Kongresinde Avrupa’ya getirilen yeni düzenden sonra Avrupa hayat sahası kendisine kapanan Rus Çarlığının gözünü Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı topraklarına diktiği gibi bu tarihten sonra da Rusya Federasyonunun gözünü Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya dikmesi muhtemel gözüküyor’’ diye Rusya bölümünde yazmıştım. Osmanlı İmparatorluğu Rusya’nın Bakanlara ve Kafkaslara bu yönelişini görememişti. Bu dedenle de Osmanlı Balkanlarda ve Kafkaslarda Rus Çarlığı ile savaşa savaşa battı. 1878 tarihinde Ruslar Balkanlardan Yeşilköy’e, Kafkaslardan ise Erzurum’a kadar geldiler.

Yeni durumda Avrupa kapsı kendinse kapanacak olan Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya ile daha fazla ilgilenecek olmasını Türkiye'nin dikkatle değerlendirmesi gerekiyor…

1997 yılında Almanya’da yüksek lisans eğitimimim sonunda verdiğim tezimde şu tespitte bulunmuştum: ‘’Türk-Alman ilişkilerinin niteliği ve niceliği ile Rusya’nın Almanya üzerindeki tehdit derecesi arasında bir bağlantı bulunuyor. Rusya, Almanya için tehdit teşkil ettiği sürece ilişkiler bir sorun olmadan ilerliyor…’’ Bu tezi günümüze de yansıtabiliriz. Rusya, bu saldırı ile Batı’ya ne kadar büyük bir tehdit olduğunu gösteriyor. Bu durum ise Türkiye - AB ve Türkiye – ABD ilişkilerine yansıyor. Türkiye ekonomik olarak bu savaşın kaybedenleri arasında da olsa politik olarak Türkiye’nin önemi Batı tarafından yeniden keşfediliyor. Ancak Türkiye’nin pohpohlamaya ve gaza gelmeden, Birinci Dünya Harbindeki hatasına düşmeden kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarını gözeten bir politika izlemesi gerekiyor. Yarın ABD, AB evine dönecek ve biz Rusya ve Ukrayna ile baş başa kalacağız..

Ancak Rusya’nın Batı karşısında bu savaşı kaybetmesi ve Rusya’nın Batı için artık tehdit olmaktan çıkması da Türkiye’yi Batı karşısında yeniden önemsizleştirme tehlikesini içeriyor…

Bölgemizde, 1914'teki Birinci Dünya Harbi’nin bütün koşulları ve bütün aktörleri hem trajedi hem de komedi olarak yineleniyor. Bölgemizde Rus Çarlığı yerine Rusya bulunuyor. İngiltere’nin yerini ABD alıyor. Almanya ve Fransa yerine AB olarak yine aynı Almanya ve Fransa yer alıyor. Araplar yine aynı Araplar oluyor. Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti bulunuyor. Yine Kafkasya, Ukrayna, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz kaynıyor…

Tarih tekerrür ederek Dünya yine iki kutuplu hale geliyor. Dünya; bir tarafta; ABD, İngiltere, AB, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda; diğer tarafta ise; Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore olarak şekilleniyor. Bu bloklaşma süreci, Güneydoğu Asya’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da birçok ülkeyi taraf olmaya zorluyor. Özetle geçmişte İngiltere – Rusya çatışmasına sahne olan bölge günümüzde ABD – Rusya çatışmasına beşiklik ediyor... 

Bu durum Türkiye’nin bloklar arasında tarafsız kalmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.

Ayrıca Rusya’nın başını çektiği bloğun demokrasi standardı, refah seviyesi ve kültür olarak Türkiye’ye vereceği herhangi bir katkı bulunmuyor.

Türkiye’de zaman zaman dillendirilen ‘’NATO’dan çıkalım’’ söyleminin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bundan sonra; devlet kapasitesi gelişmemiş veya çökertilmiş, dünyadaki genel rekabete katılımda ekonomik ve kültürel alanda yetersiz ve güçlü ittifak ilişkileri içerisinde olmayan devletlerin akıbetinin de Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Ukrayna gibi olacağı gözüküyor…

Askerî konular

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının 53. günü askerî alanda şu dersleri veriyor:

Rusya’nın açık ve seçik bir politik hedefi bulunmuyor. Politik hedefi olamayan hiçbir askerî harekâtın da başarı şansı bulunmuyor.

Harekâtta kullanılan zırhı birlikler eğitimsiz. Teçhizat eski. Böylesi bir harekâta girişecek birliklerin iyi bir eğitime ve modern bir teçhizata sahip olması gerekiyor.

Zırhlı birlik harekâtında kullanılan T-72 Rus tankları hem hantal, hem eski, hem büyük hacimli, hem kullanıcı eğitimsiz, hem arazinin balçık olması nedeniyle ana yollara tabi kalması, hem savunanların tanksavar sistemi modern ‘’Fire and forge’’ (At ve unut) güdüm sitemi  hem de kamikaze dronları olunca çok zayiat veriyor.  Böylesi bir zamanda ve arazide daha hafif ve çevik zırhlı araçların kullanılmasının daha uygun olacağı gözüküyor.

Meskûn mahalde pusuya düşen Rus tankları:



Böylesi bir harekâtın lojistik planlamasının askerî harekâttan daha iyi planlanıp icra edilmesi gerekiyor. Ancak uygulamada böyle olmadığı gözüküyor.

Zırhlı birliklerin mutlaka piyade desteği ve yakın hava desteği olması gerekiyor. Bu harekâtta bunların olmadığı gözüküyor.

Bu harekâtın planlanmasında mevsim, hava ve arazi şartlarının dikkate alınmadığı gözüküyor.

Bu harekâtta ABD, İngiltere ve AB’nin Ukrayna’ya hızlı bir silah ve istihbarat desteği sağlayacaklarının Rusya tarafından dikkate alınmadığı gözüküyor.

Ve en önemlisi Rusya’nın kendi gücünü abartıp Ukrayna’nın askerî kapasitesini yeterince değerlendirmediği gözüküyor.  Rusya’nın Ukrayna saldırısının en büyük hatası bu husus oluyor..

Herekât uzadıkça Rus askerinin moralinin düşeceği, savunan Ukrayna tarafının yükseleceği dikkate alınmıyor. Her taarruz harekâtı zaman geçtikçe zayıflar. Bu basit taktik kural Rusya tarafından dikkate alınmıyor…

Buraya çok şey yazmak gerekiyor ancak yazım uzadıkça uzuyor.